Çehov, okuduğumuz her iki hikayede de
bolca diyalog kullanıyor. Çevre tasviri yok denecek kadar az.
İlk hikayede görebildiğim insanın üç hâlini
diyaloglar üzerinden anlatıyor: Öfke, terredüt, korku. Diyaloglarda bu üç hali
okuyucunun gözünde canlandırıyor. Tasvir yok demiştim, ama konuşanların nasıl
konuştuğunu kısa cümlelerle anlatıyor: ”Birbirinin sözünü kesiyor, bağırıp
çağırıyor, küfür bile ediyor”
İlk hikaye basitçe ikiye ayrılabilir :
Bir durum ve bu durumdan çıkan bir olay.
Etik olarak her iki hikayede de çağdan,
çağın özgürlük, eşitlik çağı olduğundan bahsediliyor. Mazlumlar, memurlar ve
elini köpek ısıran adam, haklarını çağın değerlerini hatırlatarak istiyorlar.
Böyle bir gerekçeleme yapıyorlar.
İkinci öyküde de bir durum ve o durum
üzerinden gerçekleşen bir olay var: Çakırkeyif kuyumcu ustası Hryukin’in elini
köpeğin ısırması, olay ise Oçumelov’un kime ceza verilmesi konusunda yaşadığı
tereddüt. Olayımız/hikayemiz köpeğin kime ait olduğuna dair yaşanan tereddüt
esnasında köpeğin mi kuyumcu ustasının mı cezalandırılması gerektiği hususunun
devamlı değişmesi. Çehov hikayede adaletin kaypak, nüfuzlu kimseleri koruyan
yönünü anlatırken gerçekçi yönüyle bizi yakalamakta. Evet, gerçek hayatta da
genelde böyle olur deriz. Burada bu geçişler köpeğin sahibi üzerinde yaşanan
tereddüt ve devamlı fikir değiştirme ile veriliri. Bizi şaşırtan tereddüt
esnasında yaşanan umursamazlık ve keyfilik ile şaşırtır. Kimin haklı olduğu
defalarca yer değişir ama bundan sıkılmayız. Bir tenis maçı izler gibi izleriz
kimin haklı çıkacağını. Garip olan hikayedeki hiç kimse bunu garipsemez,
sorgulamaz, buna şaşırmaz. Çehov sanırım bu umursamazlık üzerinden bir hikayeyi
kurup, ayakta tutup şaşırtmakta; kimin, nasıl cezalandırlacağı sorusuyla
meraklandırma. Hikayeyi bu merak üzerinden okuruz bir yerde.
Çehov’un bir inandırıcılık derdi var
sanırım. Bunun için ideali arada bir hatırlatıp sonra gerçek hayatta ne olura
dönüyor. Bu onu gerçekçi yazarlardan sayar mı? Henüz söylemek için erken.
Mizahı bir yanı da var fakat bu sonraki incelemelere kalsın.
Enis bey, sanırım uzunca bir süredir öykü yazmaya çalıştığım ve sürekli teknik yanlarıyla boğuştuğum için "ne, neden anlatılıyor" kısmını atlıyorum okuduğum öykülerde. Yazınız sayesinde bunu keşfettim :) Teşekkürler.
YanıtlaSilSağolun :)
YanıtlaSil